9 Nisan 2014 Çarşamba

CANIM ABLAM... .)

    Biliyorsunuz canlarım geçen hafta memleketim Sivas'taydım. Benim için memleket demek ablam .....yasemin demek ,benden tam 8 yaş büyük,bir nevi annem hep yurt dışında çalıştığından  ve babamı tanımadığımdan benim tek ailemdi uzun yıllar neyse bunu daha sonra anlatırım ,gelelim ablamın tuhaf olayları birleştirmesine .
     Cuma gecesi saat gece yarısına  doğru koşar adım giderken ve biz yeğenim Büşra'nın uçağının bilmem kaçıncı kez rötar yaptığını öğrenip ,sabrımızın sonuna gelirken annem ,''hadi kızım ben eve gidiyorum, bu torunun geleceği yok '' dedi, ablamla ben de annemizi yolcu etmeye kalktık ,tabi ben karanlığı sevmediğimden ışıkları yaka yaka koridora geldim ve dedim ki; ''Ablacığım ya bu beyaz ışığı sevmiyorum, bana devlet dairelerini hatırlatıyor sarı ışık daha sıcak bir ortam sağlıyor'',ablam Yasemin hiç düşünmeden ''Asu'cuğum senin bu gözlerindeki katarakt beni çok rahatsız ediyor ,ben sabahları bazen gözlüğümü bir kaç dakika bulamayınca bile sinirleniyorum,oysa sen kataraktın yüzünden hiç göremediğin için sürekli sinirli oluyorsun '' dedi, şaşkınlıktan ağzım bir karış açıkken beni aldı bir gülme, deliler gibi gülüyorum aynı zamanda da soruyorum ablama '' Bu yargıya nasıl vardın ? sadece beyaz ışığı soğuk buluyorum diye sinirli mi oldum'' tabi canım ablam hiç istifini bozmadı o da başladı gülmeye, oradan eniştem kızdı biz gülüyoruz kapının önünde diye, hemen cevabı yapıştırdım ablama ''Sakın eniştemin de kataraktı olmasın ?'' artık herkesi aldı bir gülme, neyse annemi gülüşmeler eşliğinde yolcu ettik evine ,sabah ta erkenden kahvaltıya gel diye de tembihledik iyice,aslında anahtarın var biz uyurken gel de bir anne kahvaltısıyla şımart bizi şımartabileceğin kadar demeye çalıştık....Annemciğim sabaha güzel bir anne kahvaltısı ile bizi uyandırdı, yaşın kaç olursa olsun sen hep annen tarafından şımarmaya hazır ve aç bir varlıksın....
CANIM ABLAM VE BEN...

8 Nisan 2014 Salı

MEMLEKET HAVASI

      Son birkaç gündür yoktum buralarda , biraz memleket havasına ,  biraz anne elinin sıcaklığına ihtiyacım vardı, atladım otobüse, gittim eve . Annemi gözleri yolda ablamı eli yüreğinde beni beklerken buldum , hoşuma gitmedi değil, beklenmek özlenmek ne güzel bir şey...Aslında gitmeye pek niyetim yoktu, ama ablamın kızı biricik yeğenim canım Büşra'm ben gidiyorum sen de gel deyince dayanamadım ,tamam dedim .
Sivas benim için çok farklı anlamları tatları olan bir şehir, zaten bir yeri özel yapan oraya yüklediğim anlamlar değilmidir? İşte ben oraya o kadar çok anlam yükledim ki, her sokağının her köşe başının her yokuşunun o yokuşlarının pervasızca her inişinin benim için anlamı büyük. Aile ile özlem giderip birkaç hoşbeş ettikten sonra soluğumu her zaman Medresenin o buram buram tarih kokan taş avlusunda alırım, sıcacık bir çay söylerim ardından değişik ve hüzünlü ruh halimi belgelemek istercesine defterime birkaç satır bir şeyler karalarım, ardından sade kahve eşliğinde bir sigara yakarım, gözlerimi isle bulanmış taş duvarlara dikerek aklıma üşüşen binlerce duygunun arasından seçebildiğim en güzellerini alır yüreğime yerleştiririm.Memlekette kaldığım her gün bu ritueli tekrar ederim , bıkmadan usanmadan her gün giderim , illa oranın çayını içip ,içimi dökeceğim oraya. Sonra telefonumun sesi bozar sessizliği beni yeniden çağırır genrçek dünyaya, ya ablamdı ya annem ikisinden  de aynı soruyu duyarım ''neredesin '',bende de aynı cevap ''iki dakikaya oradayım''.Ben memlekette iken evdeki herkeste her an her saniye birlikte olma telaşı olur, illa birlikte yenecek , herkes aynı evde yatacak ,çay eşliğinde uzun ve bol gülüşmeli sohbetler olacak. Tabi ablamın su böreği benim ilginç yemeklerim Büşra'mın benden ısrarla istediği haşhaşlı lokum ve annemin hazırladığı kahvaltı sofraları ,memleket havasını bir başka hissettiren unsurlar,ha unutmadan Hakan Pastahanesi 'ndeki cevizli kapiçinolu pasta ve limonada ikilisi de canım Büşra'mla ikimizin ortak keyfi ....olmazsa olmazlarımızdan yani. Sanırım şimdilik bu kadar yeter, en kısa zamanda size çok komik Sivas hatıralarımdan bahsedeceğim :)
Medresenin içi , ne müthiş ama değil mi?
Hakan'da cevizli kapiçinolu pasta....Hımmm




1 Nisan 2014 Salı

EKSİK , HEP EKSİK VE ÇOK EKSİK...

 
   Ay büyüdü gecede , kocaman ve olabildiğince parlak gözleri dolu dolu döndü arkasına , oysa hiç sevmezdi arkasına bakmayı , çokça savaştı zaten bakmamak için ama yenildi kendine dayanamadı baktı arkasına ve gidişine öylece seyirci kaldı sevdiğinin... Hiç bir şey söylemedi giderken , ne bir hoşça kal ne bir güle güle ? sadece omzunun üzerinden bakakaldı, çeviremedi tüm varlığını, çevirse koşup giderdi,  tutardı ellerinden , dudaklarını bastırırdı onun dudaklarına onu yaşama bağlayan her şeyi  çekerdi  içine ,  o yokken nefessiz kaldığını söylerdi, yaşamak her günün her gecenin senin yüreğinin  ritminde dalgalandığı  bir deniz benim için derdi.... ama demedi,  diyemedi,  dönmedi ay yüzünü ona , baktı ve çok büyük bir günahmışcasına hızla döndü arkasına , acısına inat daha bir parladı gecede , aldırmadı gözyaşlarına ... gökyüzünde yapayanlızdı sanki ne yıldızlar ne başka şeyler derdine dert ortağı, ne yaslanacak bir omuz ne de boş ver diye teselli  verecek bir dost? olsun dedi kendince biliyorum buda geçecek bu da bitecek , asırlarca döndüm şu dünyanın etrafında neler geçti? neler bitti ? dedi kendi  kendine.
         Sonra onu fark etti  dolunay aydınlattığı gecede , gökyüzünde o en minik , yüreği kocaman yıldızı, utandı ay gözyaşlarından çevirdi başını kimse görsün istemedi acısını , minik yıldız ''Utanma ne olur, dök içini rahatlat yüreğini at o içini yakan zehri, ağla ağlayabildiğince  '' dedi, ay hiçbir şey söylemedi , anlamaz ve boş bakışlarla baktı bu yeni arkadaşa , sende nereden çıktın? dercesine baktı minik yıldıza ve  dayanamadı sordu ''Neden geldin yanıma '' . Minik yıldız biran ne diyeceğini bilemeden ayın  parlak ve bir o kadar da  nemli gözlerine bakarak usulca ve en tatlı sesiyle konuştu sonunda ;  ''gecenin karanlığını tek başına yenen , parlaklığın ile her şeye yeniden ve defalarca ümit veren seni ağlatan şeyin ancak yürekteki yara olduğunu bilecek kadar gökyüzündeyim , yaranı iyileştiremem derdine çare olamam  ama yanında olup seni dinleyebilirim'' dedi. Ay üzgün gözlerini minik yıldıza çevirdi , hiçbir şey demedi dakikalarca ağladı ağladı .... en sonunda konuşmaya çalıştı üzüntüden çıkmayan sesiyle konuştu ,'' yüreğimde aşka dair sevdaya dair ne varsa hiç hesapsız kitapsız,  yalansız dolansız   tüm sevgimi , hiç   sonunu düşünmeden ne olduğunu anlamadan verdim sevdiğim dediğime...  tüm içtenliğimle karşılığında bir şey istemeden beklemeden  sevebileceğim her şekilde ve evrendeki tüm sevgilerin en güzeli ile sevdim, ben buydum böyle severdim çünkü,  deli dolu ve olabildiğince tutkulu. O da beni sevdi yada sevdiğini sandı , gönlündeki ateşin sönmesi çok kısa sürdü ama  anlamadı nasıl ve ne kadar sevildiğini , bilmiyordu belki sevmeyi yada hiç sevilmemişti benim sevdiğim gibi ; verdi ellerime yüreğimi   sonunda benden geriye geceyi aydınlatan içi bomboş bir varlık kaldı, bastı içimdeki tüm aşk çiçeklerine ezip geçti, şimdi yaralarla dolu acılarla çevrelenmiş ve lime  lime edilmiş bir yürekle kalakaldım öylece, oysa daha doymamıştım ki onu sevmeye,  kollarımla sarmaya, gecenin karanlığında yanyana olmaya , şimdi her şey yarım kaldı , ben- biz- o, ve üzerine titrediğim sevdamız....Yarımız işte yarım , ve ne yaparsak yapalım eksiğiz, ve bir daha asla tam olmamak üzere hep eksik kalacağız...

28 Mart 2014 Cuma

EN SON İZLEDİĞİM

    Klasik bir zamanda yolculuk hikayesinden oldukça farklı bir hikayesi olan film, sizi gülümsetecek aynı zamanda da düşündürtecek sahnelerle dolu ilginç bir film. En çok beğendiğim sahne ise çiftin ilk seviştikleri sahne, jönümüz ilk sevişme sahnesinde oldukça tutuk , acemi ve heyecanlı, hemen dolabın içine giriyor ve sevişme anına baştan başlıyor ama bu sefer daha tutkulu daha kendinden emin ve becerikli,bizim jöne buda yetmiyor ve ikinci kez dolaba giriyor, kendisinin üçüncü,  sevgilisinin ilk sevişme deneyimini yeniden yaşıyor.... tabi bunlar olurken ortaya komik sahneler çıkıyor. Neyse izleyin bakalım beğenecekmisiniz  :)

24 Mart 2014 Pazartesi

AŞK MI , O DA NE????

   Delicesine yağmur yağarken bile,güneş kendini bir yerden hissettirmeye çalışıyor....Bu ne demek?
.....Hiçbir yağmur sonsuza dek sürmez,
.....Her yara mutlaka kapanır,
.....Her acı yerini başka şeylere bırakır, ve her an her şey değişebilir , herkes unutulabilir, herkes vazgeçilebilir kimse vazgeçilmez değil.....insanın kendisi hariç.İnsan kendisinden geçmesin yeter ki gerisi mutlaka gelir ve su akar yolunu bulur....
Ama ; yıllar geçtikçe öğrenirsin sanıyorsun sevmeyi sevilmeyi, bir daha hiç kimse seni acıtamaz sanıyorsun ? incitemez , yaralamaz. Ah ne de yanılıyorsun be yüreğim , ne de güveniyorsun kendine ... Yok öyle bir şey, öğrenemezsin asla , kim seni sever? kim ister? kim anlar? Ya yeniden demeyi göze alacaksın acısa  da yada uzak durup kaçacaksın. Bir kalbin olduğunu unutarak yaşayacaksın.Başka şeyleri seveceksin mesela,  çiçekleri - şarkıları - kedileri ne biliyim işte başka her şeyi...Ama asla başka birine yeniden -bir daha aşık olmaya kalkma , sakın ha ! aman diyeyimm !
  Acıtırlar seni , kanatırlar içini lime lime ederler seni.Unut bir kalbin olduğunu yok farzet inan bana en güvenlisi bu. Yada çok acı çekmek istiyorsan at kendini ateşe , yürü cam kırıklarının üzerinde ama asla aşk kelimesini sözlükte bile  görme , yanından bile geçme...

20 Mart 2014 Perşembe

BAZI YALANLAR GÜZEL,BAZI GERÇEKLER ACI

    Hani hiç tanımadığınız birisini seversiniz de, yaptığı şarkılarda ,yaşama bakışında kendinizi yakalarsınız ya işte ben dün akşam hiç tanımadığım ama şarkılarını, şarkılarını yorumlarken ki içtenliği ile, hayata bakışındaki yalansız-dolansız halini çok sevdiğim  Teoman'ın  konserindeydim. Bir hayalim gerçekleşti,onu canlı dinledim ve tekrar aşık oldum. Şarkılarına , şarkılarında ki hayatı tiye alan vurdumduymazlığı, illaki düzgün olmalıyım kasıntısından uzak,doğal  kendisinin farkında, olduğu gibi olan bir şarkıcı . Konser boyunca dinleyenlerine kendisini özel hissettiren tüm şarkılarını kendinden geçmiş mest olmuş bir edayla seslendiren Teoman'a hayranlığım bir kez daha arttı..Hele konserin sonlarına doğru sahnedeki koltuğa evinin rahatlığındaymışcasına uzanarak söylediği ,-- yorgun görünüyorsun, biraz uzan istersen -- diye başlayan  ''bazı yalanlar güzel, bazı gerçekler acı'' şarkısına bayıldım.
      Müzik gerçekten de insanı yaşadığına inandıran ,yaşama inandıran sihirli bir güç....




Yorgun görünüyorsun, biraz uzan
İstersen
Sever gibi yapma artık
Daha henüz vakit varken
Bir kaç yaralı ruh
Bir kaç bira şişesi
Elimizde bunlar var
Mutlu olmaya yetmez ki
Aşk
Yalanlarımız güzel, inanması zevkli
Birşey sevmeye değerse
Ölmeye değer mi?
Bir kaç uyku hapı
Bir kaç kıskançlık krizi
Elimizde bunlar var
Mutlu olmaya yetmez ki
Bazı yalanlar güzel, bazı gerçekler acıymış
Bazı ölümler uzun, bütün hayatlar kısaymış
Çalışmış, kaybetmiş, koşmuş, yorulmuştuk
Birbirimize içmeden dokunamaz olmuştuk
Bir kaç kalp ağrısı, bir kaç imdat çağrısı
Elimizde bunlar var, mutlu olmaya yetmez ki

16 Mart 2014 Pazar

EY BAHAR....

       Bahar bir çılgın gibi delicesine kapımı çalarken,yapabildiğim tek şey öylece yerime mıhlanmış gibi kıpırtısız durmak.Anlamıyorum her şey çok tuhaf bazen de inanılmaz anlamsız geliyor.Tam ;''Bu sefer her şeyi anladım, biliyorum , artık kimse beni incitemez, acıtamaz, '' dediğim de insan olmanın dayanılmaz bencilliği, en karanlık gece gibi dikiliveriyor karşıma ve ben sadece hayretle gözlerimi kocaman açarak , yeniden birine güvenmenin yaşattığı hayal kırıklığının, en acılı haliyle yüreğime oturmasına engel olamadan kalakalıyorum öylece.
    Bahar tüm canlı renkleri ile içime içime işlemeye çalışırken, ben bir daha gözlerimde o tasasız gülüşmelerin oynayamayacağını hissederek, yeni güne isteksizce'' merhaba ''diyorum. Ama insan olmanın doğasında hep bir umut etmek vardır ya, işte bende öyle aylardır içime oturan acının ve kederin bir sabah uyanınca geçmiş olacağını umarak, bekliyorum hala. Ama her sabah içime dikiyorum gözlerimi ,bakıyorum sancılı kalbime ,çöreklenmiş bir acının ,kabuk bağlamış bir yaranın çukuruna takılıp düşüyorum yine,umutsuzluk aldığım bir ilaç gibi dağılıyor tüm hücrelerime sarıyor her yanımı .....Aynada ki solgun yüzüme bakarak, maskelerden maske beğenip en umursamaz olanı, en mutlu gözükeni ne biliyim bazen sadece içimdeki kederi saklasın da ne olduğunu çokta umursamayacağım bir maskeyi takıyorum ve içimdeki tüm kırık parçaları birer birer kilitleyip en ücrasına yüreğimin,  önümde  yaşanacak yeni güne başlıyorum cılız  bir ''Günaydın '' ile.
       Kapıdan çıkıyorum telaşsız cansız, ve baharın çılgın kokuları canlı renkleri bin muhteşem sevgi öpücüğü gibi bir duvar misali  dikiliyor önüme,çıkmaz bir sokakta sıkışmış kaçamayan bir suçlu gibi teslim ol diyor! bana direnme ,benimle  savaşma , rahat bırak kendini olabildiğince kollarıma!!! Maskemin bir ucu baharın elinin değmesiyle aralanıyor ha düştü ha düşecek, ben elimle acele bir hareketle maskeme tutunurken gözlerimden yüreğime damlayan iki damla yaş maskemi tamamen sıyırıyor yüzümden, gözlerimdeki yaşlar
baharın yaşlarına karışırken,  üzerine kilit vurduğum tüm kırık parçalarım rüzgarda uçuşan  yaprak gibi savruluyor  etrafa ve ben dizlerimin üzerine çöküp teslim ediyorum  tüm maskelerimi bahara ....
      Ey bahar! yorma beni ne olur, aç kollarını bana ! Düşür ateşimi söndür yangınlarımı  , atma beni gecenin ayazına günün sıcağına ! Yakma yüreğimi , parçalama gönlümü...
      Ey bahar !beni unutma bu soğuğun kucağında, beni sar beni sarmala, gezinsin ılık nefesin yüzümde, ısıtsın önce buz tutmuş ellerimi sonra can versin yeniden bedenime ve yeniden desin ruhum , yeniden yaşamalıyım desin ılık nefesinin üflediği canla...
      Ey bahar! birleştir tüm ayrı parçalarımı, dokun içimde ki tüm yaralarıma en çok yüreğime,  iyileştir en yeni el değmemiş halinle, ey bahar !dindir acımı tut elimden çıkar düştüğüm uçurumdan , en derin sevgisizlik dağından....
      EY BAHAR !YENİDEN YİNE DEDİRT BANA ,KORKMADAN YILMADAN DURMADAN .....

9 Mart 2014 Pazar

Bitirdimmm....''Ama dün yok, artık YOK ''

Laurent Gounelle 'den yine okumaya doyamadığım ,hatta sanırım yeniden okuyacaklarım listesine gururla girecek kitaplardan bir yenisi daha .Seni Her Şeyin Mümkün Olduğu Bir Yere Götüreceğim . Kitabı okuduğum süre boyunca, hatta sonrasında bile okuduklarımın etkisindeydim en çok da, aşağı da geçen bölüm , kafamın için de dönüp dönüp duruyor.
-----''Yayının başına geleni öğrendim,'' dedi Krakus .'' Gerçekten yazık .! bütün yaylar içinde en güzeli , en en büyüğü , en süslüsü seninkiydi..Yayını özlüyor olmalısın.''
------''Neden söz ediyorsun?''
------''Yayından elbet'
------''Benim yayım yok ki.''
------Krakus  yutkundu.Adamın onunla alay etmek ister bir hali yoktu . O halde neden inkar ediyordu ki ? ''Daha dün seni yayınla görmüştüm . Muhteşem göz kamaştırıcı bir yayın vardı...''
------''Dün belki ama bugün yok. Bu böyle ''dedi dünyanın en sakin haliyle.
------''Üzgün olmalısın, inkar etme '' dedi Krakus.
-------''O şey yok artık. Olmayan bir şey için neden üzüleyim ?'' dedi yerli.
------''Dün vardı ama '' dedi Krakus.
-------''Ama dün artık yok,dostum. Bugündeyiz, sadece bugün var.
    AMA DÜN ARTIK YOK, BUGÜNDEYİZ ,SADECE BUGÜN VAR....

5 Mart 2014 Çarşamba

BİZİM EVDEN MANZARALAR

Bu günler de bizim evde bir telaş var ,kızım Cemresu yine her zaman ki gibi evdeki etkinlik müdürü olarak işbaşında. Dün işten geldiğim de , koridordaki duvarda karşılaştığım yarışma duyurusu karşıladı beni. Evet sıkı durun bizim evde ''3. Geleneksel Çorba Yarışması '' başlıyor. Yarışma kuralları , ödül her şey ama her şey kızım Cemresu'nun planlamasıyla gerçekleşecek. Benim minik kızım ,evde ki paylaşım için uğraşır da bizden destek görmez mi? Bir tek ağbisi zaten kazanamayacağım diyerek itiraz etti , ama çabaları boşuna gitti çünkü katılmak zorunlu...
Bakalım yarışma nasıl sonuçlanacak? Ödüle gelince , 5 gün ev işlerinden muafiyet ,anlayacağınız kazanmak için her şeyi yapacağım....

       

Ragazzo Solo, Ragazzo Sola...

Dün akşam geç bir saatte , tv'deki şu paralı kanalların birinde , tesadüfen bir filme rastladım. Aynı anda oğlum Emre diğer televizyonda , Recep İvedik filminin ilkini defalarca izlemesine rağmen ,büyük bir gürültü ile gülerek, izliyordu. Annelik içgüdüsüyle onu o filmin başından kaldırmak için hemen filmin özetine baktım , hoşuma gitti , hemen birlikte izlemeyi teklif ettim, şaşırtıcı bir şekilde kabul etti . Filmin adı ' Sen ve Ben ' , 14 yaşındaki utangaç, insanlardan sürekli kaçma eğiliminde ki Lorenzo 'nun kayak tatiline gitmek yerine , evlerinin bodrumunda geçirdiği 7 günü anlatan psikolojik -dram türünde güzel bir film.
Lorenzo , düzenli ,bir erkek çocuktan beklenmeyecek ölçüde temiz ve planlı bir çocuk. Ardından üvey ablası Olivea çıkar gelir bodrum katına,ama kendisi bir bağımlıdır ve istemeden de olsa birkaç günü iki kardeş birlikte geçirirler. Beni en çok etkileyen ,iki kardeşin bir David Bowie şarkısı olan ''Ragazzo Solo,Ragazzo Sola'' adlı şarkısında ki dansları oldu. Hele şarkıya bayıldım, inanılmaz büyülü ,  insanı aşkın kanatlarında uçuran ,yeni başlangıçlara kayıtsızca tamam dedirten bir şarkı...
Sonunda ; iki kardeş hayatlarında ki çıkmazları açmazları birbiri ile çözmeye çalışıyor , ve başarılı da oluyorlar.Bu arada ben bunları sizlerle paylaşırken , Emre şarkıyı yüksek sesle dinliyor ve söylemeye çalışıyor ,gitarıyla da çalmaya uğraşıyor, anlaşılan o ki annelik içgüdüsü her zaman işe yarayan bir şey.... Ne güzel değil mi?

bizimkisi korsan AŞK !!!

bizimkisi korsan aşk , demiştin
anlamayıp çok gülmüştüm.
nasıl da tam isabet ettirdi dedim , 
sonra kendi kendime
ama düşündüm , buldum sonra
ne demek istediğini,
aslının kopyasıydı
aslının taklidi
aslında da iyi hatta 
                                                       ama ,asla aslı değil
                                                        çünkü :bizimkisi korsan AŞK!!!


4 Mart 2014 Salı

YENİ BİTİRDİM...

....Umut tükenmiş gibi görünse de ikinci bir şans her zaman vardır.
Sarah Jıo'nun 'Yağmur Sonrası 'adlı romanın kapak yazısı bu. Evet bitirdim, hemde çok kısa bir zamanda. Yazarın her romanında olduğu gibi ,sanki film izlermiş gibi akıcı, merak uyandıran ve aklında bin bir soruyla , başından kalkmadan okuyabileceğiniz güzel bir roman . Yazarın ustalıkla birbirine bağladığı bilmecelerle dolu bir kitap,okumadıysanız sizi birkaç gün oyalayabilecek bir kitap .... tavsiye ederim , sevgilerimle

27 Şubat 2014 Perşembe

JE SUİS MALADE

Şimdi bu da ne demek diye soracaksınız değil mi ? benim gibi bir müzik aşığı iseniz  yada Lara Fabian en az benim  kadar sizi de  büyülüyorsa o zaman başlıkta yazanların ona ait içli ve bir o kadar dokunaklı bir ayrılık şarkısına ait olduğunu bilirsiniz.Şarkının melodisi kadar sözleri de etkileyici , öyle ki hiç ayrılık acısı çekmeyenlerin bile , sırf bu şarkı için sevdiğinden ayrılası geliyor. Birde gerçekten ayrılık acısı çekiyorsanız bu şarkıyı dinlemek yaranın üzerindeki tuz görevi görüyor. Benden söylemesi , tek kelimeyle enfes bir şarkı...işte sözleri : 


       artık hayal kurmuyorum , artık sigara içmiyorum
      artık bir hikayem bile yok...
      sensiz , ben kirliyim sensiz ;  ben çirkinim
        koğuşta ki bir yetim gibiyim.
        artık hayatımı yaşama arzum yok
        sen gittiğin zaman hayatım duruyor, artık bir hayatım bile yok
     ve yatağım bir istasyon rıhtımına dönüşür , sen gittiğin zaman
           
       JE SUİS MALADE COMPLETEMENT MALADE
       hastayım , tamamen hasta

        annemin dışarı çıktığı , ve beni umutsuzluğumla baş başa bıraktığı gibi
        ben hastayım , tam manasıyla  hasta 

        ne zaman gelirsin asla bilinmez
        tekrar gidersin , nereye bilinmez
       ve yakında umursamayalı iki yıl olacak
        bir kayaya , bir günaha tutunur gibi  SANA TUTUNDUM....
       ben yorgunum , bitkinim
        onlar buradayken , mutluymuş gibi yapmaktan yorgunum
        her gece içiyorum , ve bütün içkilerin tadı aynı
      ve bütün gemiler senin bayrağını taşıyorlar
       nereye gitmeli bilmiyorum , sen heryerdesin

     JE SUİS MALADE , COMPLETEMENT MALADE
     hastayım , tamamen hastayım

        kanımı senin vücuduna akıtıyorum
        ve sen uyuduğunda , ben ölü bir kuş gibiyim
        hastayım ,tam manasıyla hastayım...

         bütün şarkılarımdan beni mahrum bıraktın
         bütün sözlerimin içini boşalttın
         gene de senin teninden önce yeteneğim vardı
         eğer devem ederse , bu aşk beni öldürür
         tek başıma öleceğim ,
          radyonun yanında aptal bir çocuk gibi 
         şarkı söyleyecek olan kendi sesimi dinleyerek öleceğim
        
         JE SUİS MALADE , COMPLETEMENT MALADE 
        ben hastayım , tamamiyle hastayım
         hastayım , mesele bu ben hastayım
       ve tamamen barikatlarla kuşatılmış,  hasta bir kalbim var
       duyuyormusun ? ben hastayım

26 Şubat 2014 Çarşamba

DOLUNAY :)

Her dolunay içimi dolduran bir şeyler olur, yaşanmamış sevdalar söylenmemiş sözler yalan bakan gözler ne bileyim işte , yürek bu dayanacak gücü kalmadı mı aya sarılır yıldızlardan medet umar . Yeni doğan günden yenilik bekler, olmadı mı çarpmak için bir neden arar durur....
Dolunayın  bu tamlığına,  bu insanı tamamlayan ışığına bayılıyorum. Hayat sana ne kadar acımasız olursa olsun ve sen ne kadar gücüm kalmadı yaşamaya dersen de, dolunay seni tutup hayata bağlayacak en güçlü bağ olarak her ay karşına çıkmaya devam eder bıkmadan usanmadan, ne inanılmaz değil mi ?
Bazen simsiyah denize vurur ışığı elini uzatsan dokunacak kadar yakın olur sana , kendisi kadar denize yansıyan aksi de büyüler seni. Alır götürür işte o görüntü seni , aşılmaz dediğin sorunlar varılmaz dediğin yollar hissedemem dediğin her duygu ,  her şey  ama her şey daha kolay gelir sana . İçin sevinçle dolar yaşam gecenin karanlığına aldırmadan gülümser sana .... Bilmem anlatabildim mi ? Bir doğa olayının insanı bu denli alıp götürmesi mümkün mü ? Eğer kurt adam diye bir şey varsa sanırım ben de onlardan biriyim . Her dolunay içimde ki yaşama sevinci hayata bakışımdaki pozitiflik katlanarak artıyor. Yüreğimde yarım kalan ne varsa ? içimde ne karar boşluk varsa dolunayla hepsi aynı onun
gibi tam oluyor...

23 Şubat 2014 Pazar

BİTİRDİM...

......beni birçok hataya sevk  eden bir aşkın düşüncesi ile baş başa bırakıyorum seni. büyük aşklar zamana, kalp ağrısına ve mesafelere meydan okur. her şey kaybedilmiş gibi görünse de gerçek aşklar yaşamaya devam eder. bunu artık biliyorum ve umarım sen de anlarsın....
.....aklıma Kaybolan Yıllar kitabından çok sevdiğim bir paragraf geldi: "Aşk, zorla tomurcuk vermesini istediğin bir sera çiçeği değildi. Aşk, yol kenarında beklenmedik şekilde açan bir çiçekti.



......işte okuyup bitirdiğim, hatta okumaya çokta gönüllü olmadığım Mart Menekşeleri isimli kitaptan aklıma kazınan birkaç satır. beğendim hemde çok. yüreğinizde yer yapacak sımsıcak bir öykü.
.......Hayat birine SENİ SEVİYORUM demenin kararsızlığını yaşamak için çok kısadır....

15 Şubat 2014 Cumartesi

BIÇAK YARASI

insan ne kadar yaşarsa yaşasın, yenilmeye -kendini acıtmaya doyamıyor. bazen bile bile atıyor kendini uçurumdan aşağıya, bazen bilerek içiyor uyku haplarını uyuyamayacağını anladığı halde,
insan olmanın doğası bu işte!
canım acıyor, yüreğim yerinden koparılıyor, oradan oraya atılıyor, paramparça ediliyor ve ben sadece bakıyorum...bir damla gözyaşı  seyirci kalıyor bana ve ben nasıl devam ederim yaşamaya onu soruyorum kendime???
neden yüreğim de bir bıçakla gezdiğimi hissediyorum? acısı her hareketimde, her nefesimde tüm bedenimi sarıyor, tüm benliğimi dolduruyor. şimdi nefes almak -gözümü açmak yeni güne ne zor, ne anlamsız.
şimdi bir yaprak düştü ağaçtan, sararmış-işi bitmiş. aynı ben gibi! işi bitmiş, tükenmiş acısı ile baş başa. yanıyorum içim , acıyor her yanım. yalanmış diyorum her şey yalan, kandırmaca . aşk -sevda mutluluk her şey ama her şey koca bir yalan. böyle bir şey yok dünya da ...birinin açtığı boşluğu onsuz doldurmanın yolu yok! içimde koca bir yara, sanki hiç kurumayacak , kabuk bağlamayacak. her fırsatta açılmaya-kanamaya- acımaya hazır derin bir yara .biliyorum iyileşecek bir gün , bunu öğrenecek kadar çok yaşadım bu dünya da. ama -o- yara iyileşince yerinde kocaman bir delik olacak.  her şarkıda , her satırda , her dolunay da ve her orkidenin açmaya yüz tutmuş tomurcuğun da bile içine düşeceğin , dipsiz bir boşluk...
şimdi gökyüzü kapkaranlık , gri-siyah bulutlarla kaplı, ha yağdı ha yağacak ! benim yüreğimin üzerinde ki kapkara zifiri bulutlarla birleşmek üzere. gökyüzü içinde ne var-ne yoksa boşaltacak toprağa , ve o kendini boşalttıkça bir tuhaf mutlu kederle kaplanacağım. içimin tüm boşlukları dolacak yağan yağmurla , ve sonra kendi kendime Gökhan Özen'in şarkısın da dediği gibi
 ' içi sensiz bir kalbi ben ne diye taşıyorum ? ' diye soracağım...
                                                                                                                            
                                                                                                       devam edecekkk....

14 Şubat 2014 Cuma

Canlarıma....

Sevgililer günü geliyor, herkeste bir telaş, tüm kadınlarda acaba dolu umutlar. Bir kadın olarak hep demişimdir iyiki erkek değilim , bir kadının nazıyla -cazıyla uğraşmak zor il, ha ben bunu bir kadın inceliği -kadın ruhuyla söylüyorum. Bir erkek olsaydım sanırım , işime gelince naz çekerdim , neyse konumuz bu değil.
Sevgililer günü , tamam hepimiz biliyoruz ki modern çağın bir kandırmacası. Bende böyle düşünüyorum, ama hediye almayan - almasını bilmeyen yada bir neden olmadan birşey almayı gereksiz gören erkek cinsi için olmazsa-olmaz... Ha bazı laflar döner ortada " biz sevgilimiyiz?evliyiz" ,yada biz özel gün kutlamıyoruz vs. vs... Bence siz kendinizi kandırmaya devam edin sevgili insancıklar, sevdiğiniz bir kişiye seni seviyorum demek için yılın 364 gününü boşa geçiren biri iseniz , bu gün vereceğiniz en güzel hediyenin içten bir " seni seviyorum" demek,  için neden bir fırsat olmasın? Siz neden sevdiğiniz yada birlikte yaşadığınız, ısrarla  ortada bıraktığınız çoraplarınızı sabırla kaldıran, sizin bitmek bilmez isteklerinize koşabilmek için saçını süpürge eden bir kadına yada nadiren erkeğe neden hediye almayasınız ki? Neden yani neden?  Evinize alacağınız bir son model televizyonun bile tüm özelliklerini öğrenmek için uğraşıyorsunuz da, neden eşinizin tüm özelliklerini öğrenmiyorsunuz?  Üstelik alırken beğendiğiniz televizyonun sonradan beğenmediğiniz bazı özellikleri değiştirmeye çalışıyormusunuz?  İşte sizin yaptığınız bu, ben şimdi alıyım sonra değiştiririm diyorsunuz . Ve ne oluyor biliyormusunuz eşiniz de aynen tv gibi orijinali değiştirilmeye çalışıldığı için bozuluyor , mutsuz oluyor-mutsuz ediyor.
Kendinize de sevdiğinize de bu işkenceyi yapmayın canlarım . Ne yazık ki insan olarak yaşayacağımız bir hayatımız var . Onu da ne kendiniz için yaşanmaz kılın ? Nede bir başkası için. Hayat  siz bir şey yapmasanız bile yeterince zor ve karmaşık. . Azıcık bir çaba ve emekle başedilemeyecek kadar değerli... Yani elinden gelenin en iyisini yapmak zorunda olduğun bir güzel oyun hayat. Bizim boşverlerimize -aman diye geçiştirmeye kalkabileceğimiz bir oyun değil.

Sabah uyandığınızda, yanıbaşınızda olan kişiye içten bir gülümseme ile günaydın diyorsanız, yada evinizi paylaşım dünyasına çevirebiliyorsanız, çocuklarınız ikinize ait en değerli şeyse zaten birgün değil , hergün size sevgililer günü , ama yine de olsun aşk dolu sevgi dolu birgün geçirmenin kime ne zararı olabilir ki?
Sevgi ve aşk dolu birgün diliyorum , sevgiyle kalın.

10 Şubat 2014 Pazartesi

BAŞTAN SONA TEMİZLİK...

Selam herkese:(sanki okuyan varmış gibi) bir kaç gündür yazamıyordum, okumadığınız için merak da etmiyorsunuzdur. Neyse giriştim bir temizlik işine ki, sormayın gitsin... Evi baştan sona temizlemeye karar verdim. daha doğrusu  bizim oraların tabiri ile kırklamaya karar verdim. Evdeki en büyük handikap giysi dolabının en işlev hale gelmesi. Lafta kolay bir iş gibi ama iş o dolabın başına gelince herşey   sarpa sarıyor. Neyse dolaplarımı baştan aşağı elden geçirdim , işin can alıcı noktası şu: son altı ayda giymediğiniz şeyleri kenara koymak, ve sonra onlar arasında tekrar bir eleme yapmak. Neyse en sevdiğim şey birilerine bir şeyler almak vermek. Baktım benim işime yaramıyor, ver bir başkasına onun işine yarasın, baktım bana olmuyor, ver arkadaşına onun işine yarasın... Neyse çocuklara olmayan , benim gönlümün geçtiği derken dolaplar biraz hafifledi.
Sonra en sevdiğim işe geldi sıra , giysileri birbiri ile kombin yapmaya . Bu benim için zor olmuyor çünkü bir şey alırken ona uygun bir şey almaya gayret ederim. Böylece eve geldiğimde bunun üstüne -yada altına ne giysem derdi olmuyor, ama yine de değişik tarzları birlikte denemeye bayılıyorum.

Neyse dolaplar temiz ve düzenli kapağı açınca sana gülen bir dolap :)güzel bir duygu kadınlara özel en saçma duygulardan biri ama müthiş yine de... Ben şuna  inanıyorum ; yaşadığınız ev -yuva siz ne derseniz artık; ne kadar düzenli kafan o kadar rahat. Evimi temiz gördüğüm her gün inanılmaz huzur buluyorum birde , kirlenmesin diye daha bir özenli oluyorum.. Neyse benim ki bence duygular işte.



Dolaplar mutfak derken, işin en zoru insanın beyninde yapılması gereken temizlik .Bu öylesine zor bir temizlik ki??? Önce kafanın içini tamamiyle boşaltacaksın, sonra bir bir  boşalttıklarını elden geçireceksin. Hangisi değerli? hangisi önemli? Neler yeri doldurulabilr, neler vazgeçilemez...
Şimdi oturun temizliğe başlayın bakalım , hangisi daha zor ????

BİTİRDİM...

Sonunda kitabı bitirdim. Yine beni aldı götürdü çok uzaklara aşkın, sevdanın dostluğun ve en çokta yoksulluğun yaşandığı o diyarlara... Biz buralarda olsak, halimizi acındırır- ağlarız- sızlarız. Ama onlar orada tek yiyecekleri pirince kattıkları fazladan bir parça et,  dünya da mutluluk -hayatlarında azıcık değişiklik...
Hayattan bekledikleri en büyük mutluluk bir başkasına yardım edebilmek, karınlarının doyması, bizim anlamsız hayatlarımızla kıyaslanamayacak ölçüde dolu hayatlar.
Neyse ki bu öyküler var, yoksa yaşama ve insanlığa dair hiçbir umudum kalmayacaktı...





                 

SEVMEK BUGÜN NEDE(N) ZOR

İçimi acıtan bir şeyler var, ruhumu darmadağın eden.sevmek neden zor bugünlerde? neden hep bir yalanın ucunda sallanmalı ki insan denen garibi mahlukat? herkes her şeye bakıyor , ama göremiyor kimse, mesala şarkılar beni nasılda uçurumun dibine dibine itiyor, yüreğimin tam ortasında bir bıçakla geziyorum gibi, her hareketimde daha derine batan her nefeste nefesimi boğazımda sıkıştıran bir kara bıçak. cem adrianın bir şarkısında dediği gibi kalbimde binlerce siyah kelebek,  'en çokta kimsesizliğe kanat çırpar, ama ne gören var ne duyan ? üstelik kimsenin görmesini de istemiyorum bilmesini de...
İnsan ne kadar yaşarsa yaşasın, yenilmeye -kendini acıtmaya doyamıyor. Bazen bile bile atıyor kendini uçurumdan aşağıya, bazen bilerek içiyor uyku haplarını, uyuyamayacağını anladığı halde....
İnsan olmanın doğası bu işte! doyamıyorsun yenilmeye...
Sevmek bu günlerde öyle zor ki, insan seviyorum dediğinde karşısındakine, beni kır-beni incit diyormuşcasına kırılmayı incinmeyi göze almak zorunda, yoksa olmuyor -olamıyor. Bazen sevdiğine yakın olmak için kendine yabancı olmayı seçmek zorunda kalabilirsin, zaman geçer aşk geçer ve bir bakarsın ki , kendine yabancı olmayı bile uğrunda göze aldığın sevdiğin , seni olmasını istediği kişi olmadığın için , yabancı olmuş sana ,,,
Ne oluyor bizlere anlamıyorum doğrusu,sevmek ve sevilmenin bedeli böyle ağır olmamalı, böyle acıtmamalı, böyle yaralayıp paramparça etmemeli , sadece " seni seviyorum" yetmeli ... Bunu öyle alelade bir şeymiş gibi söylememeli, içine işleye işleye -dibine vura vura söylemeli, sevdiğinin gözlerinde eriye eriye , sözlerine yana yana söylemeli. Öyle ki sevdiğin anlamalı, kendisini her çıkmazı ile-her olmazı ile sevdiğini, istediğini. Uğrunda bir başkasına dönüşmen gerekmediğini, sadece sen olduğun için sevildiğini hissetmeli...
Ama bu öyle zor ki, egolarımızın kocaman yüreklerimizin minnacık olduğu sanal bir dünyada yaşıyoruz. Sevgisizlikten yakınan herkes, aslında hiç kimseye karşılıksız gülümsemediğinin -yardım etmediğinin farkında bile değil.kimse kimseye gülmüyor, yardım etmiyor, bedavadan selam bile vermiyor, sonrada sevgisiz bir dünyadan yakınıyor.  Bu kısır döngü sürer gider, sen sıkışır kalırsın sevgisiz Dünya'na ,sonrada kaderine yanarsın, bu kafayla gidersek bu yangın sürer giderrr.




Ama sen yaşadığın hayatın, atan yüreğinin , her yeni günün bir hakkını ver bakalım, kimseden birşey ummadan , beklemeden gülümse bakalım,ve her olumsuza-her kötüye rağmen yeniden denemeyi göze al bakalım. O zaman sevgi senin için var olacak ve o sana yetecek..
.

2 Şubat 2014 Pazar

şu an okuyorum

Daha önce okuduğum kitabın devamı niteliğinde ki bu kitap en az ilki kadar müthiş bir öykü, Burma
da geçen öykünün devamında, julia babası gibi başarılı bir avukattır. On yıl önce babasının geç Ba mişini yaşadığı saf ve lekesiz aşka tanık olan Julia bir ağbisi olduğunu da öğrenir.Yıllar boyu ağbisinden aldığı birkaç mektup dışında hiç görüşmezler. Ağbisi U Ba'dan aldığı mektupla sarsılır ve sesler duymaya başlar, sonunda bir keşişle tanışır. Keşiş ona:sıradışı bir şey gelmiş başına, biz Budistlerin yeniden doğuma inandığımızı bilirsin, beden ölse de ruh yaşamaya devam eder', der bir kaç açıklamadan sonra, Julia'aya senin bedeninde şu anda iki ruh yaşıyor der. Bundan sonra Julia iç huzuruna kavuşmak için önce içindeki diğer ruhu huzura kavuşturmak için tekrar Burma'ya ağbisinin yanına gider...
sizi her satırında başka dünyalara başka insanların hayatlarına ortak eden, farklı bir kültürün insanlarına sevgiyle kalbinizin içindeki en temiz duygular beslemenize neden olacak bir kitap. Düşünün bir kere sürekli gülümseyen yüzler ve her bir gülümsemenin ayrı bir anlamının olduğu, üstelik birisine karşılıksız iyilik yapmanın kendilerine verilmiş en büyük armağan olduğuna inanan insanların hayatlarına dair güzel bir öykü... Keyifle okuyun ... Sevgiler canlarımm :)


  --sana bir şey sorabilir miyim? dedi Julia
---ne istersen , dedi U Ba göz kırparak
--- neden içlerinden gelmese de insanlar sürekli gülümseyip duruyor?
----gülmenin burada çok farklı anlamları vardır.hoş olmayan bir durumla karşılaştığımızda gülümseriz, korktuğumuzda da kızdığımızda da.

SAHİLDE BİR CUMARATESİ

Kızımla tatilin tadını çıkarmaya devam ediyoruz . Güzel bir  kahvaltıdan sonra 'miras' adlı filmi izledik ...Kızımla birşeyler yaşaması paylaşması inanılmaz zevkli , her ciddi konuşmanın sonu deli gibi gülmeyle son bulur ,tabii aradaki anneden kızına yaşam derslerini  hiç ihmal etmem, fırsatları değerlendiririm. Film fena değildi ,insanların para için kardeşlerini bile gözden çıkardıklarını anlatan bir filmdi,D-smartınız varsa kaçırmayın derim , neyse....
filmin ardından güzel havayı kaçırmamak için alelacele eşofmanlarımızı giydik. çantamıza su -kitap
ufak atıştırmalıklar koyduk, atladık arabaya ver elini sahil. İnsanlar cıvıl cıvıl doyasıya kış güneşinin tadını çıkarma telaşındalar. Kadınlar, çocuklar, anneler, babalar, seyyar satıcılar herkes ama herkes sanki bir günlüğüne rafa kaldırmışlar dertleri tasaları, sanki ellerinde sadece bugünleri varmışçasına neşeyle eğleniyorlar...Durup durup baktım herkese, yüzlerine gözlerine sevdiklerini tutan ellerine.Bir yandan kızımla gülüşüyor, bir yandan da insanların içinden geçenleri tahmin  etme oyunu oynadık...
Hayat zaten bu değil mi? zıt duyguların uyum içinde ki birlikteliği, bize düşen de hakkıyla yaşamak!
 



 
Sahildeki bu güzel gezintiden sonra, ver elini alış-veriş, kız çocuğun varsa moda ikinci hayatın oluyor, hatta seni bile beğenmiyor bu konuda, istekler alınsın yapılsın diye verilen vaadlerin sınırıda olmuyor,bizim ki kendi başına gitmiş 'twist ' e bazı şeyler beğenmiş, tam indirim zamanı olunca aldık beğendiklerini... sizin için de çektim fotoğraflarını, umarım beğenirsiniz, hepinizi çok öptüm

31 Ocak 2014 Cuma

can dostlar hepbirlikteyiz....okulun güzelleri ben can arkadaşım muazzaz ve can ablam nejla inanılmaz yüreklere sahip iki güzel insan. en azından bana sabırla katlanıyorlar.Allah herkese böyle dost versin

yeni yıl da bloğuma kavuştum:)

hayatta hep başlangıçlar vardır.aslında her başlangıç sona doğru atılan bir adımdır.bizler bir şeye başlarken,yeni bir işe,aşka evliliğe ,hep deriz ki bu sefer daha iyi olmalı endişesi ile daha dikkatli daha çekingen daha güvensiz adımlar atarız.bir de bakarız ki daha iyi olma endişesi alıp götürmüş seni,içindeki coşkuyu,neşeyi hata yaptıktan sonraki pişmanlığı ve sonrasında ki,bir düzine kitap okusan bile alamayacağın hayat derslerini...hayat insana verilmiş en güzel armağan.eğer başka bir ömrünüz daha yoksa ,elinizdekinin kıymetini bilin . yeni güne size verilmiş bu yeniden başlangıç için Allah'a şükredin.arkanıza dönüp baktığınızda sizi seven-sevmeyen,üzen-üzmeyen herşeyi orda bırakın,ama asla atmayın ,onlar bizi biz yapan şeyler
hayat sadece nefes almaktan ibaret değilse ve yaşamı pencereden bakmak yerine yaşamayı tercih ediyorsanız.yüreğinizin sesini dinlemekten vazgeçmeyin!  ha benden söylemesi ,yürek akıl mantık dinlemez. seni alır acıların kırgınlıkların ortasına atıverir,sonrada için için yanar sende kendine mi yoksa yüreğine mi yanacağını bilemezsin,,,
bende hep yüreğinin sesini dinleyen iflah olmaz akılsızın tekiyim,umarım bu akılsızın yüreğinden geçenler sizlerinkine de uğrar....

benden dizeler

bizimkisi korsan aşk
tıpkısının aynısından,daha güzel.
en içli şarkıların,en güzel sözlerin korsan kalamadığı
bir deli rüzgar!
ve SEN:
tek gözünü, hayatın en ateşli çarpışmalarında yitiren
canımın içi 
tek gözlü korsan sevgilim
göremiyorsun değil mi?
o,tek gözünle sana ne olduğunu,
ne kadar sevildiğini ve ne kadar istendiğini.
gözün tekte ondan 
ya yüreğin???